Bülent Özçelik "sosyal mesafe" üzerine yazdı
Elias Canetti, Kitle ve İktidar kitabına şöyle başlar: “İnsanı, bilinmeyenin dokunuşundan daha çok korkutan hiçbir şey yoktur. İnsan kendisine değen şeyi görmek ve tanımak, hiç değilse sınıflandırmak ister. Yabancı herhangi bir şeyle fiziksel temastan her zaman kaçınma eğilimindedir. Karanlıkta beklenmedik bir dokunuşun sebep olduğu korku, paniğe kadar varabilir. Üzerine giydikleri bile yeterli bir güvenlik duygusu vermez; giysileri yırtmak ve kurbanın çıplak, yumuşak, savunmasız etini delmek kolaydır.”(1)
Canetti, buradan kitlenin insan üzerinde yaratacağı etkiyle devam ederken, farklı bir konuda da bize değerli fikirler verir. Günümüzün önemli filozoflarından Byung-Chul Han’ın, Şeffaflık Toplumu(2) kitabında ele aldığı mesafelenme ihtiyacı tartışması, Canetti’nin kitle ve insan tartışmasıyla süreklilikler taşımaktadır.
Temel izlekleri arasında özgürlük ve hakikat de yer alan Byung-Chul Han, Şeffaflık Toplumu’nda da bu izlekler üzerinden insana dayatılan bir “şeffaflık ideolojisi”nin taleplerini ve hayat üzerindeki etkilerini ele alıyor. Başka bir kitabında, neoliberalizmin insanı esaret altına almasını özgürlük vaadiyle gerçekleştirdiğini vurgulayan Byung-Chul Han’a göre, artık bir disiplin ve yasak toplumunda değil, insanı bir başarı ve performans öznesi olarak gören ve onun ruhuna seslenen bir toplumsal, siyasal, ekonomik dönemdeyiz.
Kamusal Söylemde Şeffaflık Baskısı
İktidar tekniklerinin günümüzdeki bir modası da, bazı kavramları mistik hale getirilmiş bir olumlulukla sunmaktır. Bunlardan biri de “şeffaf” olmak gerektiğidir. Bu bir zorunluluktur, insan şeffaf olmalıdır, hiçbir şeyi gizlemeden açık olmalıdır. Peki şeffaflık çağrısı bu kadar masum bir içeriğe mi sahiptir? Byung-Chul Han’a göre, kamusal söylem üzerinden büyük bir hakimiyet kuran şeffaflık söylemi, “ötekiyi, yabancıyı devre dışı bırakarak sisteme istikrar ve hız kazandırır. Bu sistemik zorlama şeffaflık toplumunu hizaya getirilmiş bir toplum haline getirir. Totaliter yanı da buradadır. ‘Hizaya getirmenin (Gleichschaltung) yeni adı: şeffaflık’.”(3)
Şeffaflık konusunu, olumluluk, teşhircilik, apaçıklık, porno, ivme, tekflifsizlik, enformasyon, ifşa ve kontrol başlıklarında değerlendiren Byung-Chul Han’a göre, tüm bu süreçler gerçek bir açıklık ve hakikat bilgisi yaratmaz; aksine “şeffaflık toplumu ışık olmaksızın içini gösterir. Aşkın bir kaynaktan çıkan o ışıkla aydınlanmaz. Aydınlatan bir ışık kaynağı değildir şeffaflığı sağlayan. Şeffaflığın ortamı ışık değil, aydınlatmak yerine her şeyin içinden geçen ve her şeyi içi görünebilir kılan ışıksız bir ışınımdır.”(4)
Peki, mesafelenme ihtiyacını yok sayan, mesafelenme ihtiyacına olumsuz bir anlam yükleyen “Şeffaflık” zorunluluğu açıklık ve hakikati bilmemizi sağlar mı? Sözü Byung-Chul Han’a bırakalım (5):
Şeffaflık toplumu sadece hakikatten değil görünüşten de yoksundur. Ne hakikat ne de görünüş şeffaftır. Tümüyle şeffaf olan tek şey boşluktur. Bu boşluğu bertaraf etmek için bir enformasyon yığını devreye sokulur. Enformasyon ve resim yığını, içinde boşluğun kendini hala gösterdiği bir bolluktur. Enformasyon ve iletişimin artması kendi başına aydınlık getirmez. Şeffaflık kahinliğe yol açmaz. Enformasyon yığını hakikat oluşturmaz. Ne kadar çok enformasyon serbest kalırsa dünya o kadar karmaşıklaşır. Hiper-enformasyon ve hiper-iletişim karanlıkta bir ışık olamaz.”
Teklifsizlik toplumu: insanın kendisine mesafesinin yokluğu
Han, teklifsizlik kültürü’nün mahrem duygu ve yaşantıların nesnesi olmayan nesnel-kamusal dünyanın çöküşüyle ortaya çıktığını söyler. Buna göre, teklifsizlik, şeffaflığın psikolojik formülüdür. Mahrem duygu ve hissiyatlar ortaya konduğunda, ruh çıplaklaştırıldığında ruhun şeffaflığına eriştiği düşünülür. Han’a göre bu durum her şeyi kişiselleştirir ve psikolojikleştirir. Örneğin bir siyasetçinin eylemlerine değil kişiliğine odaklanılır. Bu da siyasetçileri sahneleme baskısı altında bırakır. Bundan en büyük zararı görenlerden biri de kamusal alandır.
Kamusal alanın ortadan kaybolması, içine mahrem ve özel meselelerin döküldüğü bir boşluk yaratır. Kamusal alanın yerini kişinin yayımlanması alır. Böylece de kamusal alan bir teşhir mekanı haline gelir. Ortak eylemin alanı olmaktan giderek uzaklaşır.(6)
İnsanların temel sorunları konusunda ortak bir hakikat zemini üzerinden tartışmaların yapılması beklenen kamusal alan bir enformasyon çöplüğü haline döner. Şeffaflık iddiasının odaklandığı insana dair bilgi çöplüğü elbette sağlıklı bir tartışmayı da imkansızlaştırır.
Byung-Chul Han teklifsizlik bahsinde insanın kendisine olması gereken mesafeyi de ele alır. Ona göre “narsisizm, insanın kendisiyle mesafesiz teklifsizliğinin, yeni kendine mesafenin yokluğunun ifadesidir. Mahremiyet toplumu sahnelemeye özgü mesafe koyma yetisinden yoksun narsistik teklifsiz öznelerle doludur.”(7)
Uzaktan yakından…
Günümüzde yaşadığımız korona virüs felaketi ve onun yarattığı “sosyal mesafe” tartışması, bir yandan da bir şeffaflık tartışmasıdır. Mesafe ihtiyacı günümüzde basit bir mahremiyet ihtiyacıdır. Ancak olumsuz bir durum olarak ortaya konulur. Byung-Chul Han, şeffaflığın doğrudan hakikat yaratmadığını, hakikatle özdeş olmadığını ifade eder. Ayrıca tam aksine yoğun bilgi bombardımanı anlamında şeffaflık, yani “aşırı enformasyon ve aşırı iletişim hakikat eksikliğinin, dahası varlık eksikliğinin belirtisidir.”(8) Oysa insan, bir toplumsallık içinde özgürleşse de kendi mesafesine ihtiyaç duyar. Bu bazen fiziksel bir mesafedir de. Han’a göre, “her mesafe şeffaflık toplumuna ortadan kaldırılması gereken bir olumsuzluk olarak görünür. Mesafe, iletişim ve sermaye dolaşımlarının hızlanmasına engel oluşturur. Şeffaflık toplumu kendi iç mantığı gereği her tür mesafeyi yok eder.”(9)
Diğer yandan Han’a göre esasında mesafesizlik yakınlık değildir, yakınlığı yok eder daha ziyade. “Yakınlık mekan açısından zengindir, mesafesizlik ise mekanı yok eder. Yakınlığa uzaklığa nakşedilmiştir. Bu nedenle de geniştir… Şeffaflık her şeyi ne yakın ne de uzak olan birörnek mesafesizliğe doğru uzak-laştırır (ent-fernt).”(10) Elias Canetti’nin ifade ettiği, insanın yabancı olanın dokunmasından duyduğu korku, kanımızca, Byung-Chul Han’ın metinlerinde, bir anlamda insanların hakikatlerine değil, enformasyonlarına ihtiyaç duyan, bu anlamda onları sayılarla ifade ederek değersizleştiren bir şeffaflıktan duyulan korkuya dönüşmelidir. Bu şeffaflık iddiası göstererek yok etmek istemektedir.
Byung-Chul Han okuma zamanı
Bu kısa yorumda anlatmaya çalıştığım kitap, günümüzün özgür ve özgün filozoflarından Byung-Chul Han’ın kısa ama etkili metinlerinden sadece birisi. Şeffaflığın aynılaştırıcı, totaliter şiddetine, düşünce ve ilham için gerekli olan boşluk düşmanlığına karşı, eşitlikçi yakınlıklar için herkesin aynı zamanda utançla kendi başına kaldığı mesafelere ihtiyacımız var. Han’ın kitapları özgürlüğü ve gerçek yakınlığı tanımak için iyi bir fırsat sunuyor.
Byung-Chul Han kimdir?
Güney Koreli yazar ve kültür kuramcısı. 1959'da Seul'de doğdu. 1980'lerde Almanya'ya taşınarak felsefe, Alman edebiyatı ve Katolik teolojisine yoğunlaştı. Freiburg'da doktorasını tamamladıktan sonra 2000 yılında Basel Üniversitesi'nin felsefe bölümüne katıldı. Akademik kariyerine çeşitli üniversitelerde devam eden Han, araştırmalarında on sekiz, on dokuz ve yirminci yüzyıl felsefesi, etik, fenomenoloji, kültür kuramı, estetik, din, medya kuramı ve kültürlerarası felsefe gibi konulara yöneldi. Günümüz toplumuna dair derinlikli çözümleme ve eleştirileriyle dikkat çeken Han, 2012 yılından 2019 yılına kadar Berlin Sanat Üniversitesi'nde dersler verdi. Bazıları birçok dile çevrilmiş on altı kitabı bulunan yazarın eserleri arasında şunlar sayılabilir: Tod und Alteritaet (2002; Ölüm ve Başkalık), Was ist Macht? (2005; Güç Nedir?), Yorgunluk Toplumu (2010; Açılım, 2015), Şeffaflık Toplumu, Zamanın Kokusu (Metis, 2018), Şiddetin Topolojisi (Metis, 2016) Psikopolitika (Metis, 2019), Eros’un Istırabı (Metis, 2019).
(1) Canetti, Elias, Kitle ve İktidar, Çev: Gülşat Aygen, Ayrıntı Yayınları, 4. Basım, İstanbul, 2010, s. 15.
(2) Han, Byung-Chul, Şeffaflık Toplum, Çev: Haluk Barışcan, Metis Yayınları, 4. Basım, İstanbul, 2019.
(3) A.g.e., s. 16.
(4) A.g.e., s. 59.
(5) A.g.e., s. 27.
(6) A.g.e., s. 54.
(7) A.g.e., s. 56.
(8) A.g.e., s. 23.
(9) A.g.e., s. 30.
(10) A.g.e., s. 30.